Moğolistan’da doğup büyüyen Bayan Chong hayatını hep doğa içinde geçirmiş. Ancak buna rağmen hastalıklar onu da vurmuş. Önceleri bacaklarındaki ve midesindeki ağrılara ses çıkarmamış. Ancak daha sonra böbreklerinde taş olduğunu ve yumurtalıklarında da tümör olduğunu öğrenince hayatı kararmış. Hastanenin adı bile onu iğrendiriyormuş, hele hele de iğneler ve o ilaçların kokuları…
Buna rağmen hastaneye gitmiş, koca koca iğneleri poposuna yemiş ama bir fayda görmemiş.
Sonra bir arkadaşının tavsiyesi ile Çigong’dan haberdar olmuş. İlk sorduğu soru “İğne yok değil mi?” olmuş. Arkadaşı da gülerek bunun kendi kendini iyileştirme sanatı olduğunu, hiç bir ilacın hatta doktorun olmadığını belirtmiş. “Tam bana göre, nerde bu Merkez?” diyerek heyacanla katılmaya karar vermiş.
Başka bir seçeneği olmadığına inararak hareketlere asılmış ve hocalarının sözünden çıkmamış. 2 aylık bir çalışma sonrasında da doktoruna gittiğinde onu bir makineye bağlamışlar (makinenin ultrason olduğunu bilmiyor, sadece makine olarak biliyor) ve hastalığının iyileştiğini söylemişler. Şimdi ise kuşlar kadar hafif ve özgür hissediyormuş.