Bay Han sağ kalçasını kırmış ve omurgası zedelenmiş ve bedeninin sağ tarafı felç olmuş.
Yüksek tansiyonu nedeniyle doktorları sürekli dinlenmesini ve öfkelenmeden sakin yaşamasını tavsiye etmiş. Yoksa yeni krizlerin gelmesi kaçınılmazmış.
Yürüyemediği için tekerlekli sandalyeye mahkum olmuş. Sağ bacağı kısalmaya; bedensel hareketleri yetmiyormuş gibi konuşma kabiliyetini de yitirmeye; giyinirken ve yemek yerken bakıcı desteği almaya başlamış.
Hastaneye rutin kontroller için gittiğinde kendisi gibi, yakınları tarafından sürülen bir dolu tekerlekli sandalyeli insan görmüş. İçlerinden birinin 10 yıldan fazla bu halde olduğunu duyunca içi ürpermiş ve kendisini nasıl bir geleceğin beklediği konusunda kaygılanmaya başlamış.
Birgün onu ziyaret eden bir yakını, kullanabildiği elleriyle ona Çi yakalamayı öğretmiş. Hareket ettiremediği yerler için de zihnini kullanmasını tembih etmiş. Sabahtan akşama kadar yakaladığı Çi’yle oynamaya başlayan amcamız Çi’yi bedenine şifa olarak göndermeye başlamış. Gönderdiği her Çi’nin adrese teslim ilgili organlara vardığını imgelemiş. Ve adrese varan her Çi’nin kendisini şifalandırdığını kabul etmiş. Kulağa çılgınca geliyor ama hissetiği bu güçlü yaşam enerjisi ile tekrar ayaklarını ve diğer yerlerini hissetmeye başlamış. Yaklaşık 100 gün süren çalışmaları sonucu ise tutunarak yürümeye; 6 ay içinde de kendi başına yürümeye başlamış. 10 yıldır da bir daha felce yakalanmamış.
“Hoşçakal tekerlekli sandalye, yaşasın özgürlük!” diye nara atıyor yanımızda.
Peki Çigong’un benzer durumdaki tüm yürüyemeyen insanlara faydalı olup olamayacağını soruyoruz. “Çi gereğini yapar, illaki işe yarar” diyor. Ancak sebat etmenin ve inanarak yılmadan çalışmanın gereğini vurgulamadan da geçemiyor. Son gülenin iyi güleceğini de ekliyor.
İnanç + Çi = Mucize